Eczacılık için ilk kaç bine girmek gerekir ?

Ceren

New member
Eczacılığa Giden Yol: Bir Hayalin Peşinde

Bir Yola Çıkarken: Hayalleri Gerçekleştirmek İçin Ne Kadar İleri Gidilebilir?

Herkesin hayatında bir dönem, bir hedefe ulaşmak için ne kadar çaba harcayacağını sorguladığı anlar olur. İşte o anlardan biri, Ege’nin hayatında büyük bir dönüm noktasına denk gelir. O zamanlar 18 yaşında, liseyi yeni bitirmişti ve hayalini kurduğu mesleğe adım atmanın eşiğindeydi. Eczacılık, ona göre sadece bir meslek değil, insanlara yardım etmek, bilimle iç içe bir yaşam sürmekti. Ama işler düşündüğü gibi gitmedi. Ne kadar hazırlıklı olsa da, eczacılık fakültesine girebilmek için gereken puanları nasıl alacağı, tam olarak ne kadar çaba harcaması gerektiği bir soru işaretiydi.

Ege, bir yandan bu sorunun peşinden koşarken, başka bir yandan da “ilk kaç bine girmek gerekir?” sorusuyla baş başa kalmıştı. "Bu işin sırrı ne?" diye düşündü, "Bunu çözmek için hangi stratejileri geliştirmeliyim?" Kendisini bir çıkmazda hissetmeye başlamıştı. Bu hikaye, yalnızca bir sınavın sonucu değil, aynı zamanda hayata dair verilen kararların, farklı yaklaşımların ve insan ilişkilerinin etkisiyle şekillenecek bir yolculuktu.

Kendini Keşfetmek: Ege’nin Stratejik Düşüncesi

Ege, genellikle çözüm odaklı ve stratejik bir yaklaşım benimseyen biriydi. Her şeyin bir planla yapılması gerektiğini düşünüyordu. Annesinin, "Bir plan yap ve o plana sadık kal, başarıya giden yol bu," sözleri hep kulağında çınlamıştı. Bu nedenle, Ege sınavın ilk aşamasında yoğun bir çalışma temposuna girmeyi, her dakika ve her saniyeyi verimli kullanmayı kafasına koymuştu. Matematik ve kimya gibi derslerde, problem çözme tekniklerini geliştirebilmek için saatlerce ders çalışarak, en iyi nasıl başarıya ulaşabileceğini araştırıyordu.

Erkeklerin genelde çözüm odaklı ve analitik bakış açılarına sahip oldukları söylenebilir. Ege’nin yaklaşımı da tam anlamıyla bu şekildedir. Başka arkadaşları gibi "görürsün, yaparsın" gibi daha esnek bir bakış açısı yerine, Ege kendisini tam anlamıyla verimli bir çalışma planına adamıştı. Haftalık hedefler koymuş, geçmiş yılların sınav sorularını inceleyerek, hangi konularda eksik olduğunu fark etmiş ve bu eksikliklerini gidermek için sürekli çalışıyordu. Planı, onu başarıya taşımak için her şeyin bir strateji meselesi olduğunu düşünmesiydi.

Zeynep’in Empatik Yaklaşımı: Farklı Bir Perspektif

Ege’nin okul arkadaşı Zeynep, bu süreçte Ege’ye yardımcı olabilecek çok farklı bir bakış açısına sahipti. Zeynep, her zaman daha empatik ve insan odaklıydı. "Hayatın sadece derslerden ibaret değil," derdi, "Birinin kalbiyle, ruhuyla ilgilenmeden başarıyı nasıl ölçebiliriz?" Ege’nin odaklandığı hedefler ve stratejiler, Zeynep için bir anlam ifade etmiyordu. O, insan ilişkilerini, işbirliğini ve karşılıklı desteği ön planda tutuyordu.

Zeynep, Ege’ye sınav sürecinde stres yapmaması gerektiğini anlatmaya çalışıyordu. "Hedefine ulaşmak için bazen bir adım geriye çekilmek gerekir," derken, Zeynep’in amacı sadece Ege’ye destek olmak, onun psikolojik yükünü hafifletmekti. Kadınların genellikle daha empatik ve ilişkisel bir bakış açısına sahip oldukları söylenebilir. Zeynep, bu süreçte Ege’yi motive etmek, ona rahatlaması gerektiğini hatırlatmak için sürekli yanındaydı. "Başarının ölçütü sadece sınavdan alınan puan değil," diyordu, "Asıl önemli olan, bu yolculukta kendinle nasıl barışık kalacağındır."

Toplumsal Baskılar ve Geleceğe Dair Beklentiler

Bir yandan Ege ve Zeynep, kendi perspektiflerinden sınavı ve başarıyı tartışırken, toplumsal baskılar da kendini hissettiriyordu. Ege, özellikle ailesinden gelen "bu kadar çalışmalısın" baskısı altında, hayalini gerçekleştirme konusunda büyük bir motivasyon duygusu taşısa da, aynı zamanda toplumun başarı anlayışının baskısı altında eziliyordu. Eğitim sistemi, bu tür sınavlarla şekillenmişti ve başarı, çoğu zaman sadece sayısal verilerle ölçülüyordu. Toplum, genellikle “ilk kaç bine girmek” gibi hedeflerle başarıyı tanımlıyordu, ancak Ege ve Zeynep’in deneyimleri, başarıyı sadece sayılarla ölçmenin, bireyin psikolojik sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini gösteriyordu.

Ege’nin sınavı geçmesi, sadece kendi çabasıyla olacak bir şey değildi. Ailesinin, arkadaşlarının ve öğretmenlerinin desteği, toplumsal yapının ona sunduğu imkanlar, sınavın sonucundan çok daha fazlasını etkileyebilirdi. Eczacılık fakültesine girebilmek için gerekli olan puan, belki de yalnızca bir sayısal veriden ibaretti, fakat bu hedefe ulaşmanın arkasındaki insanlar, onların duygusal ve sosyal dayanışması, daha derin bir anlam taşıyordu.

Hayaller Gerçek Olabilir: Sonuç ve Yansıma

Sonunda Ege, sınav sonuçlarını öğrendiğinde, hem başarılı olmuş hem de bu süreçten çok şey öğrenmişti. Zeynep’in insan odaklı yaklaşımının da katkılarıyla, sınav sonrası stresini hafifletmiş, toplumsal baskılardan uzak, kendi iç huzurunu bulmuştu. Eczacılık fakültesine girebilmek için gereken sıralama çok yakındı ve Ege’nin, Zeynep’in önerilerini de göz önünde bulundurarak, hem sınavın sayısal yönüne hem de bu yolculuk sırasında öğrendiği değerli hayat derslerine daha büyük bir minnettarlık duyduğunu fark etti.

Zeynep, ona en başından beri şunu öğretmişti: "Sonuçlar elbette önemli, ama senin yolculuğun da senin kadar değerli."

Düşündüren Sorular

- "İlk kaç bine girmek" gibi sayısal hedeflerin, insanın psikolojisi üzerindeki etkileri neler olabilir?

- Başarıyı tanımlarken sadece sayılar mı, yoksa sosyal ve duygusal faktörler de etkili olmalı mı?

- Eczacılık gibi yoğun rekabetin olduğu bir bölümde, toplumsal baskılar ve kişisel hedefler arasında nasıl bir denge kurulur?

Bu sorular, hem kişisel hem de toplumsal bakış açılarıyla sınav ve başarıya dair yeni perspektifler oluşturmak için ilham verici olabilir.